İlk kez yapılan herşeyde hissedilen heyecan bugün üzerimizde. Uzun zamandır ekipman ve teknik bilgi olarak hazırlandığımız açık havada flaşsız “focus stacking” uygulamasını ilk kez deneyeceğiz. Çekimlerinde sadece doğal ışık kullanan fotoğrafçıları uzun süredir takip ediyoruz ve artık sıra bize gelmiş gibi hissediyoruz.
Doğal ışığın güzelliğine ve uygulamadaki zorluklarına bir önceki yazıda değinmiştim. Bugün bizzat denemiş olacağız.
Biz derken ben ve arkadaşım Özgür Kerem Bulur. Makro çekimlere sık sık birlikte çıkıyoruz.
Kerem ekipman olarak doğal ışık çekimine benden daha iyi hazırlanmış. Titreşim konusunda Pentax K-x’ten daha başarılı olan Pentax K5 gövde ve makina tripod üzerindeyken 360 derece kadraj ayarlamasına izin veren Manfrotto 410 Junior Geared Head başlık ile işi biraz daha kolay. Bu yüzden doğal ışıklı fotoğraf çekimlerini Kerem yapacak. Ben de biraz yardımcı olup, reflektör vs tutup biraz da yaptığımız işi göstermeye çalışacağım. Bu arada bol bol kendim için flaşlı makro fotoğrafları çekeceğim.
1.gün – Yağmurlu havada doğal ışık
Bahar ayları gelmesine rağmen İstanbul’da soğuk ve yağışlı bir hava var. İnat edip bugün açık hava çekimi yapmaya karar veriyoruz. Umudumuz soğuk sebebiyle böceklerin sakin ve hareketsiz kalması. Hem uzun pozlama yapmak hem de “focus stacking” tekniği ile aynı kadrajda çok sayıda çekim yapmak zorundayız. Bu süreç boyunca böcek hiç hareket etmemeli. Sıcak bir günde hiç şansımız yok.
Çok uzağa gitmeyip, çekimi bahçede yapacağız. Böylece hem ekipmanı ıslatmadan çalışabilecek hem de sıcak kahvenin tadını çıkarabileceğiz.
Hava tamamen bulutlu, sert güneş ışığının olmaması bir avantaj. Ayrıca bir diffuser kullanma gereği yok. Bulutlar bu işi gayet güzel hallediyor. Ama bir yandan da ışık yetersizliği var. Bunu da yansıtıcı beyaz yüzeyler ile çözeceğiz.
Bu gibi kısa bir planlamadan sonra kendimizi bahçeye atıyoruz.
Focus rayı, tripod vs kurulum işlemleri ardından sıra bir örnek bulmaya geliyor. Yağmur ve rüzgar yüzünden ortada görünen birşey yok. Neyse ki bir süre sonra uyku halinde bir Chalcididae türüne denk geliyoruz. Yağmurdan ıslanmış, yaprağa sıkıca tutunmuş bekliyor. Bunlar yumurtalarını başka türlerin üzerine bırakan küçük parazitik canlılar. Makas ile tutunduğu yaprakları kesip dalı chalcididae ile birlikte alıyoruz. Dikkatlice fotoğraf makinesinin karşısına taşıyıp, “helping hand” kıskaçları ile yaprağı sabitliyoruz.


İlk tur çekimlerde birkaç sorun görünüyor. Işığın doğru açıyla gelmediği ve az da olsa rüzgar salınımı oluştuğunu farkediyoruz. İkinci bir “helping hand” ile yaprağın diğer ucunu da sabitliyoruz. Rüzgar buna rağmen zorluk çıkarmaya devam ettiği için son çare olarak yelken gibi çalışan yaprakları da makasla tekrar buduyoruz. Sonunda sabit duran bir ortam oluşuyor. Beyaz kağıt ile eksik ışığı destekleyip çekimleri tamamlıyoruz. Bütün bu çekeleyip sarsma faliyetlerine rağmen minik anten hareketleri dışında uykusunu bozmayan böceğimize teşekkür edip günü kapatıyoruz.
Koyu renk bulutlarla kaplı, soğuk ve yağmurlu bir günde daha önce makro çekim yapmamıştım. Böcek bulmak zor olsa da hepsi uykuda olduğu için serin hava kendine has avantajları olan bir durum yaratıyor.


2.gün – Akşama doğru doğal ışık
İlkinden birkaç gün sonra yağmurlu hava yerine parlak güneşli ve sıcak bir gündeyiz. Bu denememizde Trakya’da şehir dışında bir tarlanın kenarındayız. Aynı zamanda dere kenarı olması zengin bir çeşitlilik sağlıyor.
O gün biraz daha sakinleşmiş böcekler bulabilmek umuduyla çalışma saati olarak sıcak öğlen saatleri yerine akşama yakın bir saat tercih ediyoruz. Buna rağmen her yerde bolca hareket gözümüze çarpıyor. Hiç de sakinleşmişe benzemiyorlar.
Ben Tamron 90mm ve Raynox DCR-250 ikilisiyle elde çekim için çok uygun olan bu ortamın tadını çıkarırken Kerem dakikalar harcayıp kurduğu tripodlu düzeneğini her seferinde tekrar kaldırıp saç baş yoluyor. Böcekler yerinde durmuyor, uzun pozlamaya izin vermiyorlar.
Gün sonunda ben dolu hafıza kartları ve boş pillerle eve dönerken Kerem oldukça yorgun, gergin ve eli boş dönüyor.
Gündüz saatlerinde doğal ışık ile uzun pozlama çalışmanın mümkün olmadığını görüp ertesi gün için erken saate plan yapıyoruz.
3. gün – Erken saatte açık havada “focus stacking”
Sabah 6’ya saat kuruyoruz. Ama ayaklanmamız 7’yi buluyor. Neyse ki o gece saatler ileri alınmış ve eski saate göre hala 6’da ayaktayız. Güneş yeni doğmuş, etraf aydınlanmış ama bizden başka herkes, böcekler dahil uykuda.
Ortalık ısınmadan hedefe ulaşmak için acele ediyoruz.
Gidilecek yer arayışıyla biraz zaman kaybettikten sonra şehir içine sadece birkaç km mesafede artık hizmet vermeyen göl kenarı bir çay bahçesini tercih ediyoruz.
10dk içinde hedefe varıyoruz. Tehditkar bakışlı birkaç köpeğin arasından geçip bitki örtüsünün sıklaştığı noktalara ilerleyince doğru noktada olduğumuz ortaya çıkıyor. Ortam çok zengin ve bütün türler uykuda. Ben Tamron + Raynox hızla hazırlanıp ilk çekimlere geçerken Kerem tripod, focus rayı ve körük bağlantıları ile uğraşıyor. Ve kötü sürpriz!
Gövde evde kalmış, almadan çıkmışız!
Pilsiz, hafıza kartsız ve flaşsız çıkılan makro turu anılarını bir üst seviyeye çıkarıp gövdeyi almak için eve dönüyoruz 🙂
O an yüzümüz gülmüyor tabi. Kaybedilen zamanla güneş biraz daha yükselecek, hava ısınıp böcekler uyanmaya başlayacak. Aynı noktaya geri döndüğümüzde yarım saati daha böyle geçirmiş oluyoruz.
Durum korktuğumuz kadar kötü değil. Ağaçlık alanlar hala serin, böcekler uykuda. Çiğ taneleri her yeri kaplamış. Takipçisi olduğumuz fotoğrafları görür gibi oluyoruz.
Tripod üzerindeki düzeneği her ortama taşıyıp açıyı, kadrajı baştan oluşturmak yerine makineyi kurulu bırakıp çekim için uygun gördüğümüz böcekleri yaprağı, dalı ile birlikte alıp getiriyoruz. Belki yeterince erken gelemediğimiz için çoğu kaçıyor, sürekli söyleniyoruz. Bazen de mecburen tripodu taşıyıp tekrar sabitlemek gerekiyor. Şahsen bu işin bu kadar sabır gerektireceğini tahmin etmiyordum. Ama Kerem oldukça inatçı, bıkmıyor.
Arada bazı böcekler işbirliği yapıyorlar. Tek bir fotoğraf oluşturmak için focus kaydırma, gecikmeli deklanşör ve uzun pozlama şeklinde 30-40 kez tekrarlanan süreç ender de olsa tamamlandıkça keyfimiz artıyor. Bu sefer elimiz boş olmayacak.

Kerem doğal ışıkla boğuşurken ben de bolca emphid sineği çekiyorum. Etkileyici çiftleşme töreninde erkek sinek bir av yakalayıp bunu dişiye sunuyor. Neredeyse her dalda bir çift görüyorum. Kendi boylarından küçük ne buldularsa yakalayıp dişiye sunmuşlar.
Burada bir ilki daha deneyip emphid’leri video kayıt yapıyorum. Titreşim engelleyici yazılımlara fazla güvendiğim için sonra çok pişman oluyorum çünkü elde çekim videolar izlenemeyecek ve düzeltilemeyecek ölçüde sallanıyor. Basit bir monopod ya da daha basiti uzun bir sopa yardımıyla bu durumu engelleyebilirdim… Video çekimi ileride başka bir makrodünyası konusu olur belki.
Doğal ışığın tüm güzelliğini gözler önüne seren Kerem’in çekimlerinden bir örnek daha vererek yazıyı sonlandırıyorum.

Not: Fotoğraflarda körük üzerine ters bağlı Nikon El-Nikkor 50mm f2.8N lensi kullanıldı.
16 yorumlar
Çok detaylı bilgiler vermişsiniz. Yurtdışı kaynaklardan edinmeye çalıştığım birçok bilgiyi, burada bulmak hem beni mutlu etti hem de daha önce bu bilgileri Türkçe kaynaklarda aramadığım için hayıflandırdı. Ellerinize sağlık.
Teşekkür ederim.
Makro konusu gerçekten bir dünya. Öğrenmekle, denemekle bitecek gibi değil. Ben de denediklerimi burada paylaşmaya çalışacağım.
Guray Bey oncelikle azminizi ve inancinizi kutlamak istiyorum. Azim ve inanca, bilgi ve tecrube de eklenince sonuclar gercekten harika gorunuyor, ellerinize saglik.
Ayrica sormak istedigim birsey var. Ilk fotografta arkadasinizin elindeki, basit kablolu uzaktan kumanda mi yoksa zamanlayici ozelligi de olan daha gelismis bir kumanda mi?
Simdiden tesekkurler, basarilarinizin devamini diliyorum…
Merhaba, ilginiz ve iyi dilekleriniz için teşekkür ederim.
Sorunuza gelince, arkadaşımın elindeki kumandada zamanlayıcı özelliği bulunmuyor. Zamanlamayı 2 sn gecikme olarak gövdeden ayarlıyoruz. Yani kumandaya basınca ayna kalkıyor, makina 2sn bekleme yapıyor. Bu sürede ayna harekerinin ürettiği titreşim sönümleniyor. 2sn sonra fotoğraf çekiliyor.
Ben de benzer şekilde basit uzaktan kumandalardan kullanıyorum. Gövdem standart 3sn gecikme veriyor. Uzun pozlamaları o şekilde çekiyorum.
Çok güzel anlatmışsınız. Tebrikler ve de sonsuz teşekkürler.
Rica ederim, ilginize ben teşekkür ederim
Güray bey merhaba,
Raynox dcr-250’nin Close-up lenslerden farkı nedir? Nikon 105mm makro lensimin önüne Raynox takmamla Close-up filter takmam arasında bir fark olur mu?
Merhaba,
Aslında Raynox serisi de bir close-up lens. Close-up lens tanımını geniş düşünmek gerek. Mesela Nikon 105mm önüne başka bir ters lens takarak da close-up filtre elde etmiş oluyorsunuz. Fark şurada:
Elde edilecek büyütme ve görüntü kalitesi değişecektir. Raynox’lar görüntü kaliteleriyle öne çıkıyorlar. Nikon 105mm önüne DCR-250 takarsanız 2X gibi bir büyütme elde edeceksiniz. Ve kalite kaybını muhtemelen hissetmeyeceksiniz. Elinizdeki close-up filtreler de oldukça kaliteli olabilirler, bilemiyorum.
Ben şahsen birkaç ay içinde Raynox MSN-202 modelini de ekipmanlarım arasına katmak istiyorum. Raynox’tan çok memnunum. MSN-202 sonrası benden kapsamlı bir Raynox yazısı gelecektir.
Gözümü kırpmadan okudum, Çok yararlı oldu. Bir sorum olacak: Neden Pentax? Türkiye’deki özenti piyasası canon ve nikon dışındaki ürünlere itibar etmiyor. Pentax’ı sizin için güvenilir kılan nedir?
Merhaba, Pentax’ı seviyorum çünkü daha uygun fiyata işimi görüyor. Çok köklü ve sağlam bir temeli olduğuna inanıyorum. Gövdede titreşim engelleme sistemi eski manual lensleri daha rahat kullanmamı sağlıyor. Tripod isteyen koşullarda elde çekime imkan veriyor (Çok abartmamak kaydıyla)… Pentax hesaplı… Lens bulamazsın demişlerdi, diğerlerinin lens yelpazesi çok geniş… Böyle bişey yok. Bulamayacağım lensler zaten $10 bin fiyatlı 🙂 Bulmasam da olur. Birçok lensim universal. Portre için m42 Rus lensleri, makro için agrandizör lensleri, mikroskop lensleri. Bunlar gövde seçmiyor.
Full-frame gövdeye geçersem Canon tercih ederim Pentax’ta yok. Ya da aynasız dersek herhalde Sony Nex olur tercihim. İkisini de çok merak ediyorum.
Makinam APS-C, 3 yıllık makina. Şu anda benim için APS-C gövdelerin tamamı aynı. Marka sevdam yok. Hepsiyle çok eğlenirim 🙂
Anladım. Ben de makine alırken uzun süre düşündüm Pentax’ın K5 modelini de inceledim ama üzerinde pek durmadım. Sony a77 alıyordum ilerde full frame’e geçersem satmam gerekecek, insanlar Canon ve Nikon’a itibar ediyorlar diye vazgeçip daha ucuz bir gövde olan d7000 aldım. Hangi alana yöneleceğimi de zaman gösterecek. Makro ve nd filtre ile yapılan uzun pozlamalı sisli, puslu deniz kenarı ve akarsu manzara fotoğrafları çok hoşuma gidiyor. Ama makrodan korkmaya başladım sanırım sadece seyirci kalacağım. Ucuza temel bir takım ekipman edinip makroyla biraz uğaraşacağım baktım oluyor, o doğrultuda ekipman toplarım. Sizin bu fotoğraflarınız Pentax ürünü, kesinlikle ona yönelirim ben de hem ucuz hem kaliteli…
Dediğim gibi ben memnunum Pentax’tan… Mesela Pentax K5 IIs modeli sağlamlığı ve anti-aliasing filtresinin olmayışı ile dikkat çekiyor.
Bilgi ve tecrübeler için teşekkürler, anti-aliasing filtre nerelerde kullanılmalıdır, avantaj ve dezavantajları nelerdir acaba bir de sizden kısaca öğrenmek isterim,zahmet olmazsa..
Dijital resim oluşurken pikseller arası geçiş yumuşak olmaz, eğik çizgiler kırık hatlar şeklinde ilerler. Bu durum desenli bir görüntüde hem renk hem de doku üzerinde karmaşık bir etki oluşturur. Buna moire efekti deniyor. Örnek olarak şu video’yu izleyebilirsiniz:
http://www.youtube.com/watch?v=jXEgnRWRJfg
Anti-aliasing filtre fotoğraf makinasında sensör üzerinde bulunan bir kaplama şeklindedir. Bunu isteğe bağlı takıp çıkaramayız. Bu filtre kırıklı geçişi yumuşatır, bir tür küçük ölçekli “blur” etkisi ile bu sorunu engeller. Ancak bir yan etkisi vardır. Bu minik yumuşatma minik detayları öldürür. Pratikte bunun önemi olmaz. Küçük ölçekli kullanımda fark oluşmaz. Ama piksel seviyesinde fark belirgindir. İşte bu yüzden üreticiler bazı modellere anti-aliasing filtresi koymayıp seçimi kullanıcıya bırakırlar. Ama bir yandan da “moire” etkisine karşı uyarırlar.
Desen yapılar doğada çok görülmez. Kumaş gibi sentetik dokularda bu sorun daha çok karşımıza çıkar. Makro gibi yüksek detayın istendiği bir teknikte makinada anti-aliasing filtre yoksa daha detaylı görüntüler alabiliriz.
hocam güzel bilgiler vermişsiniz emeğinize sağlık. ama benim gibi çok yeni başlayanlar için fotoğraf detaylarına (enstantane, diyafram, iso vb.) da yer vermeniz mümkün mü?
Merhaba, bu bilgiler eski yazılarda bulunuyor. Şöyle link verebilirim
http://makrodunyasi.com/megapiksel-sensor-boyutu-diyafram-iso/
Sitenin kategori ve menu yapısını düzenleme gereğini hissetmeye başladım. Bulamamakta haklısınız.