Fotoğraf Çekmeden Önce
İlkokul yılları… Neredeyse her gün civardaki bütün iri taşlar tersyüz edilir, ağaç kesiminden gelip istiflenmiş tomruklar yuvarlanır, altlarında yeni bir şey var mı bakılır… Taze çiğnenmiş bir sakızdan küçük bir parça koparılıp bir ipin ucuna yapıştırılır ve topraktaki deliklerin içine olta misali sallandırılır. Sakızı av sanan kocaman bir kurt örümceği (o zamanlar ismini bilmezdik) balık gibi tutularak yuvadan çıkarılır ve ısırılmamaya gayret edilerek incelenir.
Ortaokul yılları… Yazları her sabah elimizde not defterleri bahçe baştan sona taranır. Komik isimler verdiğimiz türlere ait yeni gelen, yeni yuva yapanlar varsa işaretlenir. Davranışları not alınıp görünümleri çizilir. Peygamberdeveleri ve örümcekler şişmanlatılır… Evdeki akvaryum bir gün gizlice boşaltılıp içine taş toprak doldurulur. Tespih böcekleri, örümcekler, kara fatmalar içine bırakılır. İlerleyen günlerde beslenir ve davranışları izlenir… Günlerce para biriktirilip alınan dürbün tesadüfen keşfedilen şekilde ters kullanılarak (ilk ters lens denememdir 🙂 çok yakın mesafede iyi büyütür, deneyin) ve de aynı şekilde bin bir zahmet ve hevesle alınan amatör mikroskopla sinek kanatları, göletten gelen terliksi hayvanlar vs. gözlenir ve çizimleri yapılır… Sayısız ısırık ve sokma ile mevsim kapatılır.
Sonra biraz boşluk girdi araya 🙂 Lise, üniversite, iş hayatı, evlilik. Bu dönemde henüz fotoğrafla tanışmamıştım.
Kompakt Dijital Makina İle Makro

Derken 2004 yılında ilk heves, dijital kompakt fotoğraf makinam cebime girdi. Canon A85 denen 4mp’lik bu minik canavar 2009 yılında son nefesini verene kadar cebimden çıkmadı, çok iyi hizmet etti. Görüntü kalitesi ve makro modundaki başarısı ile beni şaşırttı. O dönem fotoğraf konuları olarak daha çok tarihi eserler ve yeni öğrendiğim panoramik çekim teknikleri ile ilgileniyordum. Ama çiçek-böcek sevdası dirilmeye başlamıştı. 5cm mesafeden görece geniş bir açı ile (35mm’ye denk gelen 5mm) geniş alan derinliği sunması uzun süre yeni bir makina edinmeme engel oldu! 🙂 Makro fotoğraf çekimine başlangıç benim için o Canon A85 sayesinde oldu.
2009 yılı, A85’imin bozulması ve kızımın doğumu aynı döneme denk geldi. İş bebek olunca birçok şeyle birlikte hemen yeni bir fotoğraf makinası araştırması başladı. Kompakt’ların taşınabilirliği, Canon’un da canlı fotoğrafları hoşuma gittiğinden yine bir Canon kompakt alma yoluna gittim. Makro çekim yaparken daha da yakına sokulmak istediğimden 0cm’e netleme yapabilen yeni bir şey aradım. İşi biraz da büyüterek SLR-Like diye anılan modeller arasında bolca zoom’lu olanlara yöneldim. Hedefim Canon SX10 IS oldu. 10mp sensör ve 28mm-560mm aralığında çalışan lensi ile makro dışında kuş da çekebileceğimi müjdeliyordu. (Sensör boyutu mu? O da ne?)

Geniş aralıklı zoom lenslerde ışığın sensöre ulaşana kadar karmaşık tasarımlı, baklava gibi kat kat cam katmanları arasında kendisine yol arayıp, diyafram aralığının da mercimek boyutlarına ineceğinden haberim yoktu. Meğer mucize beklemişim, kuş falan çekemedim.
Yanlış model tercih etmiştim.
Bir süre mücadele edip inatla o makinayı kullandım. Hatta “tele açılarda makro”!? denemeleri bazen hoşuma bile gitti. Bir kelebeği korkutmadan 3m uzaktan çekebiliyor, arka planda güzel bokeh alabiliyordum. (Bokeh derken?)
Çok kötü bir makina değildi belki. Fazla zoom yapmazsam, dış mekanda, bol ışıklı bir havada istediğimi yakalıyordum. Ama asıl amaç olan minik papatyamızın büyümesini belgeleme işinde son derece zayıf kalıyordu. Çok sevdiğim doğal ışığı kullanamıyordum. İç mekan çekimlerde ISO 400 bile kullanamaz, kızımın yüzüne flaş patlatmadan çekim yapamaz oldum. (Biri ISO mu dedi? O ne?)
Beklentim daha yüksekti, makineyi elimden çıkardım. Alan arkadaşa da loş ışıkta çekim yapacaksa başka bir şey almasını önerdim.
DSLR Fotoğraf Makinası Seçimi
Artık hedef bir SLR fotoğraf makinasıydı. Aynı yıl (2009) K-x ile büyük bir sıçrama yapan Pentax gönlümü çeldi. 5.31 x 3.98 mm’lik A85 ve 6.17 x 4.55 mm’lik SX10’a karşı 13 kat daha büyük olan 23.6mm x 15.8mm sensör boyutları ve gelişmiş teknolojisi ile SLR dünyasının yepyeni bir deneyim olduğunu daha ilk gün anladım.
Daha uygun bütçeler ile aynı işi yapabilen bir marka olarak Pentax hala beni cezbeder. Gövdede bulunan SR (shake reduction – titreşim engelleme) mekanizması ile eski manual lenslerin kullanımında ciddi rahatlık sağlar. Normalde tripod gerektiren koşullarda elde net çekim yapabilmenizi sağlar… Bir dereceye kadar tabi 🙂

K-x yeni makinam oldu. 18-55 kit lens ile kısa bir süre gönül eğlendirip sonraki 2 sene boyunca dünyaya 90mm bakmama sebep olacak Tamron lensimi edindim. Tamron 90mm f2.8 1:1 macro lensim makinama adeta yapıştı. Gerçek makronun 1:1 büyütme ile başladığını anlamış oldum. İlerleyen yazılarda Tamron 90’dan bolca söz edip diğer her şeyi onunla kıyaslayacağım.
Kızımın fotoğraflarına gelirsek, o da 2 yaşına kadar 90mm… Tamron 90 portrede de çok başarılı.
Not: SLR bütçesi ayırmak istemeyen ya da elinde hazırda kompakt makinası bulunan arkadaşlar, makro dünyasına giriş yapmak için kompakt makinaları kullanabilirsiniz. Çoğu makina çok yakından çekime izin veriyor. Işık sağlarsanız hayli detay sunuyor… Yine de yetmezse bu makinalarla birlikte ileride kapsamlı tanıtacağım Raynox close-up lens ailesini kullanarak makro çalışmalarınızı bir adım ileriye taşıyabilirsiniz.
Güncelleme (12.05.2015)
Yukarıda yazdıklarımın tamamı güncelliğini koruyor. Makro çekim için bizi kısıtlayan şey hayal gücümüz. Elimizde fotoğraf çeken her ne varsa birkaç küçük parça ekleyerek bunu makro çekebilir hale getirebiliyoruz. Peki tecrübe ve bütçe açısından rahat olan arkadaşlara ne önerebilirim?
Üst Seviye Makro Ekipmanlar
Bu yazı yayınlandığından beri aradan geçen 2.5 yılda ekipman ve teknik olarak birçok şey denedim. Elimde hiçbir şey olmasa şu anda nasıl başlardım? 2 farklı önerim olabilir.
- Full-frame gövde ve MP E-65 lens. Bu ikisi ile araziden stüdyoya her tür makro çekim yapılabilir. Makroya üst seviyeden balıklama dalmak isteyenler için. Fakat tecrübesi olmayanlar zorlanabilir.
- Sony full-frame gövde, çeşitli agrandizör ve mikroskop lensleri. Bu benim şu andaki tercihim ve kullandığım sistemim. Bütçe olarak daha uygun. Gövde uyumluğu açısından çok esnek. Bol seçeneği ve bol deneme yapmayı seviyorum. Sistemi adım adım geliştirebilirsiniz. MP-E 65’i Sony ile kulanmak da mümkün. Adaptör ile her şey takılabiliyor.
Farkındaysanız listede normal bir makro lens görünmüyor. Bunu her iki seçeneğe de ekleyebilirsiniz. 90mm – 180mm aralığında herhangi bir makro lens ve Raynox DCR-250 eklentisi çok konforlu bir makro deneyimi sunar. “Extreme macro” denen yüksek büyütmelere çıkamazsınız ama şimdiye kadarki tecrübeme dayanarak yaptığım çekimlerin en az %50’ini bu ikisi ile halledebiliyorum.
Tabi seçiminiz ne olursa olsun yan donanıma yatırım yapmak zorundasınız. Tripod, hassas ray, tüp, körük, aydınlatma düzenekleri… Bunlar en büyük yardımcılarınız.
Seçim konusunda daha da fazla ayrıntı bulabileceğiniz bir yazı daha var. Onunda linkini vermeden geçemek olmaz:
Ve tabi kafanız karıştığında her zaman forum’da sorularınıza cevap verecek deneyimli arkadaşlar bulabilirsiniz. http://makrodunyasi.com/forum/
Işığınız bol olsun
9 yorumlar
4. sınıfta iken ben de babama bir kırtasiyenin camekanında gördüğüm mikroskopu aldırmaştım. Okulda öğrendiğimiz preparat hazırlama yönetmiyle birşeyler yapmaya çalışırdım ama görebildiğim tek şey soğan zarı hücresiydi. Hala duruyor kenarda 🙂 Fotoğraf merakım ise 13 yaşında ilkokul mezuniyetinde arkadaşımın annesinin kendi fotoğraflarını çekmem için elime verdiği analog slr’ın deklanşör sesi ile başladı. O ses neydi öyle, müthiş 🙂 Gazetelerdeki, degilerdeki dijital kameralara heves ederdim aileme söylemeye utanırdım. On sene defalarca para biriktirdim tam makinemi alacakken bir engel çıktı başka bahara kaldı. ama bu on sene boyunca fotoğraf adına yayınlanmış Türkçe yayınların çoğunu okudum. Teorik bilgim içimde sıkışıyordu sanki artık pratiğe dökmek istiyordum. Nihayet üniversite bitti öğretmen oldum. İki maaşımla güzel bir ekipman edindim. 10 yılın teorik tecrübesi yanında hiç pratiğim yoktu tabi. Acemi olduğum halde ters bağlantı aparatı, 10 stopluk nd filtre bile almıştım 😀 teoriyi pratiğe dökememekten korkuyordum ama ilk fotoğraflarımın yeni başlayan birinin elde edebileceği fotoğraflardan naçizane biraz iyi olduğunu anlayınca 10 yıllık teorik çabanın biz nebze de olsa işe yaradığını gördüm. Ama makroda hevesim kursağımda kaldı, ters bağlantı ile çekmek teorideki kadar kolay değilmiş, bir iki deneme yaptım ekipmanın ne kadar yetersiz olduğunu anladım tabi bilgi ve tecrübemin de 🙂 Ve sizin başınızı ağırtmaya başladım 😀
Bu arada ben sizin Fotoğrafçılıkla ilgili bir meslekte çalıştığınızı düşünüyordum 🙂 Bu kadar ayrıntılı birikime kısa zamanda sahip olmanız gerçekten takdire şayan…
Teşekkür ederim. Geçmişimiz çok benziyormuş:)
Bu konuda biraz şanlıyım, bahçesi olan bir evde yaşıyorum. Fotoğraflarımın çoğu bahçeden. Makroda konu sıkıntısı çekmiyorum. Temel ekipmanları da hızlıca bir şekilde edinebilmek işimi kolaylaştırdı. Ayrıntılı birikime sahip olduğumu düşünmüyorum. Harcamakla, denemekle, öğrenmekle bitecek gibi bir konu değil. Anlattıklarım da zaten “bu işin yolu budur” demekten ziyade “ben şunu denedim, sonucu böyle oldu”. Bilirkişi havası yarattıysam affola.
Estağfirullah. O havayı ister istemez çalışmalarınız yaratıyor: “Bunu çeken bu işi biliyor.” Acizane düşüncem şu, bence siz sadece makroda değil diğer alanlarda da çok başarılı çalışmalar yapabilirsiniz. Lenslerin, optik elemanların hangi koşulda nasıl davranacağını çok iyi kavramışsınız. Mesela Flickr’daki o 1000mm’lik ay fotoğrafınız şahane. Manzara fotoğraflarınızı da görmek isterdim…
Makro dışındaki alanlarda fazla fotoğrafım yok. Flickr’dakileri görmüşsünüz zaten.
Astrophotography – gökyüzü oldukça ilgimi çekiyor. Biraz yatırım istediği için çok giremedim. Bir de malum İstanbul havası. Işık kirliliği ile zor.
Aynı gece 2000mm’lik bir de video kaydı yaptım. Ayın hareketi dünyanın dönüş hızını gösteriyor. Onu da paylaşmış olayım. (Tam ekran ve yüksek çözünürlük izlerseniz daha iyi görünecektir)
2000mm Ay
Evet Filckr’daki fotoğrafları yorumu yazdıktan sonra gördüm… Fotoğrafları birleştirdiğiniz geniş açı ve panaroma çalışmaları çok hoşuma gitti. Hele bir de sahil fotoğrafı vardı, çekildiği yere mutlaka gideceğim 🙂 Video için söyleyecek şey bulamıyorum, televizyonlardaki binlerce dolarlık profesyonel kameraların aya yaptıkları zoomdan farksız olmuş. Gerçekten çok iyi iş çıkarmışsınız…
bu alan benimde ilgimi çekti daha yeni aldım nikon d7000 üzerinde 18-105 lens var bu alanı araştırmak istiyorum ve yapmak istiyorum…..
merhaba bende şuan nıkond7000 ve üzerinde 18-105 lens var.şuanda stillıfe masam trıpotum ve ısık cadırım var. fakat makınde gerekli ayarları yapamadığımdam urun fotografı çekimlerim oldukca kötü. makıne ayarlarının yapamıyorum cunku hiç teknik bilgim yok. sony nex3 makıne ile daha önceleri cekim yapıyordum amatörce fakat daha kalıteli işler için kendime d7000 aldım fakat iyice çıraga cıktım bu makıne ile. basıt temel ayarlar nelerdir. yardım edermısınız
Merhaba, büyütmeler farklı da olsa ürün fotoğraf çekimi ile makro çekim birbirine benziyor. Elinizdeki ekipman yeterli gibi görünüyor.
Çekimde makineyi diyafram öncelikli modda (A modu) kullanıp gerekirse bir miktar + pozlama telafisi verebilirsiniz. Diyaframı f11 gibi bir değerde kullanırsanız büyük ihtimal net alan derinliği sorunu yaşanmaz ve tüm obje net çıkar. Ama büyük objelerde tamamını net çıkaramayabilirsiniz. O zaman da objenin farklı yerlerine manual netleme yaparak birden fazla fotoğraf çekmeniz ve focus stacking ile bu fotoğrafları birleştirmeniz gerekir. Ayrıca flaş kullanmıyorsanız çekim esnasında “ayna kaldırma” yapılırsa daha net fotoğraflar çıkar. Flaş varsa buna gerek yok.
Birkaç link vereceğim:
http://blog.fotografium.com/urun-fotografi-nasil-cekilir/
https://www.youtube.com/watch?v=QgY5knzjsT8
Focus stacking uygulaması için de şu video yardımcı olabilir.
https://www.youtube.com/watch?v=J1f0c0ioyMg