Projeksiyon lensi ile fotoğraf çekimi

by Güray Dere

Anlatacaklarımın hikaye kısmı biraz eski. Yani buna gecikmiş bir yazı da diyebiliriz. Projeksiyon lenslerini uzun süredir kullanıyorum. O yüzden başlangıcı biraz geriye çekmem gerekiyor.

Bir makro fotoğrafçısı olarak uzun süre detay ve keskinlik peşinde koştum. Bir kere gözüm alıştı. Makro olsun olmasın fotoğraf dediğin jilet gibi keskin olmalıydı. İcabında kirpikleri sayabilmem lazımdı. Bu uğurda çok sayıda lens denedim. Bazılarını da ön yargı ile test bile etmeden eleyip kenara attım.

Hastalık işte…

Portrede keskinlik arayışında bir test: Rodagon 150mm agrandizör lensi. Büyük boyut için fotoğrafa tıklayın.

Uzun sürdü, çok da keyifli bir süreçti. Tatmin edici sistemlere ulaştıktan sonra yine uzun süre bunun tadını çıkardım.

Ne zaman oldu bilmiyorum, bir ara kendimi manuel lens forumlarında, bokeh ve flare temalı konu başlıklarında fazlaca vakit geçirirken buldum. Aynı odak değerinde 100 çeşit lens alıp hala bir yenisinin peşinde olan insanları takip etmeye başlamıştım.

Adamın biri içlerinden bir lensi takıp bildiğimiz çalı çırpının fotoğrafı çekiyordu, Photoshop efekti falan vermeden rengarenk empresyonist bir yağlıboya tablo ayarında bir sanat eseri ortaya çıkıyordu.

Meğer eskilerin “optik kusur” dediği şeyler modern zamanın mükemmel ama tekdüze optikleri karşısında fark yaratan nostaljik ve sanatsal bir araca dönüşmüş.  Öz Türkçesiyle “Bit pazarına nur yağmış”.

Eski manuel lensler denemekle, anlatmakla bitmeyecek bir konu. Bu yazıda küçük ama benim özel bulduğum bir alana değineceğim: Projeksiyon lensleri.

Portre / Bokeh fotoğrafları

Portre çekiminde genellikle açık diyaframlı lensler aranıyor.

Derler ki, “Portre fotoğrafı için 85-135mm odak aralığındaki lensler iyidir. Diyafram ne kadar açıksa arka planı o kadar öldürüp konuyu öne çıkarır”.

Bu değerler gerçekten de fena olmuyor. Fotoğrafları görenler genellikle “Çocuklar çok güzel çıkmış” diyorlar. Ama çocuklar zaten hep güzel çıkıyorlar. Ben arka planın da güzel çıkmasını istiyorum! Yani arka planı öldürmek istemiyorum. Neden ölsün ki? Uzay boşluğunda mı yaşıyoruz?

Arka plan fark yaratır.

Fakat arka planı fotoğrafın bir parçası yapmak kurgu ister. Düşünüp hareket edip uygun konum ve açıyı bulmak ister. Bunu da koşturup duran çocuklarla yapmak pek mümkün olmaz.

Öyle durumlarda her zamanki taktik ile arka planı gözünü kırpmadan öldürüp sadece portreye odaklanmak, anı yakalamak adına güzel işler çıkarır. Erimiş krema gibi yumuşak bokeh, tatlı, dingin ve göz dinlendiren bir hava katar. İzleyiciyi yumuşak ton geçişlerinde yüzdürüp nihayetinde konuya kilitlemek için güzel bir araç olur.

Eğlence, fantazi ve fark arıyorsak arka planı eritmek yerine kaynatmayı deneyebiliriz!

Bokeh

Bokeh kavramı genelde arka plan olarak düşünülse de net olmayan her yer bu tanıma giriyor. Yani hem ön hem arka bokeh karakteri fotoğraf üzerinde ayrı ve güçlü etkilere sahip.

APS-C fotoğraf makinesi kullandığım zamanlardı. Kuzenim yeni aldığı full-frame aynasız makinesini test etmek için getirmişti. O anda elime geçen Helios 44 lensimi takıverdim. Bu lensi ters/düz denemiş ama adamakıllı test etmemiştim. Vizörden bakarken ağaç yapraklarından sızan ışık pırıltılarının görüntüsü karşısında bir süre şaşkınlık yaşadım.

Helios 44M-4 58mm f2.0 full frame gövdede döner bokeh etkisi

Döner bokeh hipnoz etkisi yaratıyor.

Helios’ların meşhur “döner bokeh”’i karşımdaydı.

Lensin bu karakteri özellikle kadrajın kenarlarında kendisini belli ediyordu ve APS-C sensör kullandığım sürece bu güzellik kesilip atılıyor, fotoğrafın dışında kalıyordu. Bu deneyim sonrasında karakteristik bokehlere daha bir merak saldım ve full-frame gövde kullanmak için bir sebep daha buldum.

Keskinlik takıntım orada bitti. APS-C kullanırken savunma olarak ”Lensin ortası daha keskin, kenarlardaki bozuk alanları atıyoruz süper oluyor” diye kendimi kandırmışım. Mesela gözümüz de merkez bölgede çok keskin görüyor ama kenarlar bulanık. Kenarları atalım, crop’lu görelim daha net olsun diye at gözlüğü takıyor muyuz?

Bu deneyimden sonra sıradaki lensim makro değil portre amaçlı olacak ve kendini belli edecekti. En azından hayalim buydu.

Sabun köpüğü bokeh

Bokeh fotoğraflarını yakın takibe aldıktan sonra gördüm ki özellikle bir tarz çok ilgi çekiyor. Sabun köpüğü gibi halkalar üreten bu lensler fantastik bir dünya görüntüsü oluşturuyorlar. İçlerinde bunu en iyi başaran ya da en iyi tanınan lens ise Meyer Trioplan 100mm f2.8.

Celebration all a-round
Trioplan 100mm f2.8 ile çekilmiş bir fotoğraf – Fotoğraf: Dhina A

Bu lensi orada burada duyduğum kadarıyla biliyordum. Bakımsız ve paslanmış metalik gümüş gövdeleriyle satış ilanlarını da görmüştüm. Bazen diyafram bozulmuş ve sıkışmış oluyordu. Olsun, zaten diyaframı tam açık kullanacaktım. Halka bokeh sadece o zaman oluşuyordu. İlanlarda pek iyi görünmüyorlardı ama $50-$60 verilebilirdi. Aklımda kalan fiyatlar öyleydi.

eBay ekranının karşısına geçip Trioplan 100mm’yi sorguladım. Fakat o da ne! $700’ler $800’ler almış başını gidiyor! Bu lens ulaşılmaz hale gelmiş. Arada başka model Trioplan’lar var, 50mm f2.9 mesela, $30-$40 fiyatlara gidiyor. Onun da halka bokehleri var ama 100mm gibi değil, sadece küçük halkalar. Portreye uygun olmadığını düşünüp burun kıvırıyorum. Ben o zamandan bugüne aylar boyunca burun kıvırırken bu lens de $150’lerin üzerine çıkıvermiş!

Durum kötü. Forumlara, paylaşım gruplarına geri dönüp uçuşan köpük bokehleri seyretmeye devam ediyorum. Okudukça seçeneklerim artıyor. Cooke triplet adı verilen lens tasarımının çok eski olduğunu ve bu lenslerin hepsinin köpük bokeh etkisi verdiğini öğreniyorum. Çoğunun fiyatı çoktan yükselişe geçmiş. Neden sonra hurdalıklar arasında gizli hazineler ortaya çıkmaya başlıyor.

Projeksiyon lensleri

İlkokuldaydım. Bir gün bize petrolün oluşumunu ve çıkarılışını anlatan siyah beyaz bir film izletmişlerdi. Çok etkilendiğimi hatırlıyorum. 80’li yıllarda bu tür sunum gösterimlerini bütün okula toplu halde büyük bir salonda yapıyorlardı. Daha önce sinemaya gitmemiştim. Eski film makinesinin titreyen ışığı önünde tıkır tıkır ses çıkararak dönen siyah beyaz film şeridinin görüntüsü bir projeksiyon lensinin içinden geçerek perdeye yansıyordu. İzlediğim filmden daha fazla makine ilgimi çekmişti. İşte o makinedeki lens belki de şu anda kullandığım lenslerle aynıydı.

Prokyon 6x6 Projector on Display (01)
Dia projeksiyon cihazı ve üzerindeki lensi – Fotoğraf: Hans Kerensky

Projeksiyon lensleri slayt makinelerinde, sinema makinelerinde ve doğrudan bilgisayara bağladığımız modern projeksiyon cihazlarında bulunuyorlar. Görüntüyü beyaz perdeye ya da duvara yansıtıyorlar.

Bu lensler fotoğraf makinesi için üretilmediğinden gövdeye bağlamanın kolay bir yolu yok. Yani Canon, Nikon, Sony vs. bir sisteme bağlamak için standart bir projeksiyon lensi adaptörü bulamıyoruz. Her bir lensin kendi acayip vidalı sistemi var. Bazen o bile yok.

Yapıları genellikle bir boru şeklinde. İçinde bir miktar cam içeren metal bir borudan bahsediyoruz. Odak ayarı için bir mekanizmaları yok! Diyaframları da yok! Diyafram borunun kendisi, yani her zaman tam açık çalışan bir lens olarak düşünün.

Bunların fotoğraf makineleri üzerinde kullanımı aynasız gövdelerle birlikte yaygınlaşmaya başladı. Aynasızların neredeyse sınırsız esneklikte lens kullanım olanağı var. Odaklamayı sağlamak için lensi bir helicoid ya da bir körük üzerine bir şekilde tutturabilirsek sistem çekime hazır hale geliyor. Körüğü açtıkça lens daha yakına odaklıyor, kıstıkça da uzağa. Tıpkı körüklü ilkel fotoğraf makinelerinde olduğu gibi.

Diaplan

Meyer firması şimdilerde tekrar kuruldu ve Trioplan dahil eski lensleri tekrar üretiyorlar. Ama bunlar eskisi kadar iyi mi?

Trioplan’lar Meyer Optik Görlitz adlı Alman firmasının meşhur lensleri demiştik. Bu markanın uzun zaman önce ürettiği başka efsaneleşmiş lensler de var. Triplet tipi aynı optik formülü farklı modellerde kullanmışlar. Yani sabun köpüğü tarzında bokeh üreten lenslerine sıkça rastlanıyor.

Forumlarda dolaşırken bazı insanların Meyer’in projeksiyon lenslerinde sabun köpüğü tarzı bokeh aldığını okuyunca ilgim o yöne kaydı. Çünkü bunlar kullanması zor ve bu sayede ucuz alternatiflerdi. İçlerinde Trioplan ile aynı olduğu söylenen Diaplan 100mm f2.8 de vardı. Odak halkası, diyaframı ve bayoneti olmayan bir Trioplan 100mm gibiydi.

Piyasada bu kadar çok Diaplan modeli beklemiyordum. İlanlarda 80mm, 100mm ve 140mm Diaplan’lar olduğu gibi diyafram değerleri de 2.8, 3.0 ve 3.5 gibi değişken değerlerde olabiliyordu. Tam olarak aradığım 100mm f2.8 modeli ortalarda olmadığı için o sırada bulabildiğim başka bir tanesini satın aldım: 100mm f3.5

Diaplan 100mm f3.5

Lens geldi. Beklediğim gibi bir boru şeklindeydi. Ama şanslıydım ve 100mm’yi kendi odaklama helicoid’i ile birlikte, yani üzerine takılı olarak bulabilmiştim. Arkasına körük takmaya uğraşmayacaktım. Çok hafif ve ergonomik olacaktı. Gel gör ki bu odak mekanizmasını fotoğraf makinesine bağlamak yine mümkün değildi.

Elimde bol miktarda adaptör var. Fazla düşünmeden lensin arkasına bir tanesini yapıştırmaya karar verdim. O sıralar Pentax kullandığım için 49mm ters Pentax adaptörünü odak mekanizmasının arkasına yapıştırdım. Lens bir anda Pentax uyumlu hale gelmişti. Elbette şu anda Sony gövdem ile de sorunsuzca kullanılabiliyor. Hem sonsuza hem de oldukça yakına odaklama yapabiliyorum.

Diaplan keskin bir lens. Tam açık diyaframda kullanılmasının olumsuz hiçbir yanı yok. Süper hafif ve süper kompakt bir yapısı var. Hoş bir bokeh üretiyor. Hayalini kurduğum köpük etkisi çok güçlü değil ama yeterince var. Uygun şekilde ışıltılı bir arka plan sağlanırsa balonlar belirginleşiyor.

Yukarıda bahsettiğim Sony/Pentax kullanımındaki temel fark sensör boyu. APS-C gövdede görüntünün kenarları kesildiği için sadece merkezdeki görüntüyü alıyorum ve lens daha yuvarlak bir bokeh veriyor. Yani baloncuk şeklinde görünüyorlar.

APS-C gövdede Diaplan 100mm ve baloncuk karakterli bokeh.

Full-frame gövdede ise işler biraz değişiyor. Köşelere doğru bokehlerin yuvarlaklığı kayboluyor yarım ay şekline doğru giden bir değişim görülüyor. Bu haliyle Trioplan karakterinden uzaklaşsa da benim gözüme çok güzel görünen Helios usulü bir döner bokeh görünümü geliyor.

Diaplan 100mm f3.5 full-frame gövde üzerinde. Kenarlara doğru bokehler değişiyor.

Bu ilk testlerden sonra Trioplan’ların fazlaca abartılmış olabileceğinden şüphelenmeye başladım. İnsan $800 verdiği bir lense kolay kolay işe yaramaz demez. Başkalarının gözümüze soktuğu bolca alkış alan onca fotoğraftan sonra “Bendeki balonlar biraz sönük” demek acı verecektir. Böyle bir cümle kuran kişi “kötü kopya” sıfatını yiyen lensini de muhtemelen aldığına yakın bir fiyata satamaz.

Yani ya kral çıplaksa? Kimse ham foto yayınlamıyor. PC başında kontrastı, keskinliği alabildiğine yükselterek bokeh balonlarını şişiriyor olabilirler mi? Böylesine aşırı işlenmiş hormonlu bir fotoğraf olsa da olmasa da insanlar sonuca bakıyor. Trioplan o işlenebilir hammaddeyi sağladığı sürece piyasadaki değerini koruyacak gibi görünüyor.

Ben 100mm f3.5’i çok sevdim. Kullanırken özel hissettiğim bir lens oldu. Diaplan 100mm ile çektiğim fotoğrafları albüm şeklinde veriyorum. Kedili olanlar APS-C sensör ile çekildi. Diğerleri full-frame.


Diaplan 140mm f3.5

Köpük bokeh arayışları devam edip testler için başka bir Diaplan denemeye karar verince ilkinden biraz farklı olsun diye 140mm’yi seçiyorum. Tele bir lens olduğundan büyük bokeh halkaları beklentim var. Sipariş verdiğim dönemde bu lensle ilgili ortada hiçbir test ya da bir tane bile örnek fotoğraf yok. Bakalım ne çıkacak.

Lens geldiğinde gövdeye bağlama işinin biraz zahmetli olacağı ortaya çıkıyor. Lens yine boru şeklinde ama bu sefer birlikte gelen bir helicoid yok. Yani odaklama yapabilmek için körük kullanmam gerek. Lensin vida sistemi lensin iç kısmına koyulmuş. Yani dişi tipi. Hala bağlantı yapılabilir ama vida adım boyunu ve çapını bulmak gerek.

Hızlı bir test yapıyorum. Uygun adaptörüm olmadığı için lensi körüğün önünde elimde tutarak bir çekim yapıyorum. Körük en kısık halinde bile fazla uzun geliyor. Yani makro tüp gibi çalışıyor. Lens uzak mesafeye odaklayamıyor. Sadece 1 metre mesafeden çekim için 140mm odak değeri fazla geliyor. Yani fazla büyütüyor. Biraz daha uzaklaşarak çekim yapabilmek istiyoruz. Aynasız full-frame gövde ile durum bu şekildeyse aynalı APS-C’de hiç kullanılmaz diye düşünüyorum. Bokeh karakteri yumuşak ama istediğim şekli vermiyor. Bu deneyimden sonra Diaplan 140mm’yi 1 yıl kadar kenara koyuyorum.

Bu geçen zamanda iki farklı amaca yönelik edindiğim başka ekipmanlar projeksiyon lenslerini kullanım şeklime yeni bir soluk getiriyor. 

  • Harici diyafram: Bunu mikroskop lenslerinde alan derinliği kontrolü için almıştım. Aynı şekilde doğuştan diyaframsız olan projeksiyon lenslerinde kullanılabilirler. Lensi keskinleştirmek ve alan derinliğine müdahale etmek diyaframın işi.
Harici diyafram
  • Helicoid adaptörler: Geniş açı lensleri yakın çekime zorlamak için makro tüp olarak helicoid adaptör kullanıyorum. Normal makro tüpler geniş açı için çok uzunlar ve odaklamayı imkansız hale getiriyorlar. Projeksiyon lenslerinde odak ayarı için helioid adaptör kullanılırsa Diaplan 140mm gibi uzağa odaklamakta zorlanan lensler için yeterince ince bir odak cihazı elde etmiş oluruz.

Bu arada testler sonucunda Diaplan 140mm’nin bağlantısı dişi 58mm (M58) çıkıyor. Harici diyafram M42 tipinde ve helicoid adaptörü de Canon olarak seçiyorum. Bunların hepsini birbirine bağlamak için yukarıda göründüğü gibi bir dizi adaptör ile birlikte kullanıyorum. Araya fazladan 20mm M42 tüp eklemek gerekiyor. Bu 20mm ile lensin odak mesafesini ∞ – 1m aralığına çekmiş oluyorum. 20mm’yi eklemezsem lens 5-6 metreden yakına odaklayamıyor. Artık tam istediğim gibi oldu, testlere geçelim.

140mm’yi diyafram ile ilk kez kullandığım için biraz heyecanlıyım. Evin içinde sakin sakin havuç kemiren modelimi apar topar bahçeye çıkarıp hamağa oturtuyorum 🙂 Diyafram ve lens beni şaşırtacak bir performans gösteriyor. Yine hayal ettiğim balon bokehler yok ama yerine belirgin bir “döner bokeh” gelmiş! Diyaframı kıstıkça da hem bu etki güçleniyor hem de lens oldukça keskin hale geliyor.

Diaplan 140mm körük ile full-frame gövde üzerinde.
Harici diyafram ile kullanılan Diaplan 140mm

İlerleyen zamanlarda farklı ışık koşullarında bu lensi bol bol test edeceğime şüphe yok. Portrede favori lens listeme bir yenisini ekliyorum. Aşağıda Diaplan 140mm ile çektiğim örnekler bulunuyor. Yeni fotoğraflar geldikçe buraya eklenecekler.

Zettar 150mm f3.0

Yine bir gün internette projeksiyon lensi satış ilanlarını dolaşıyorum. Zettar adlı bu lens karşıma çıktığında ne olduğunu anlamaya çalışıyorum. Hakkında neredeyse hiç bilgi yok. Zett marka projeksiyon cihazları için üretildiği belli oluyor. Bir de az çok “triplet” tasarımı olduğu biliniyor. Elimdeki lenslerin önemli bir kısmını riske girerek, bilgim olmadan, sadece hislerime güvenerek aldım. Yine keşif dürtüsü baskın geliyor ve siparişi veriyorum. 

Lens oldukça kaba düz metal bir gövdeye sahip. Elbette bayoneti yok. Yine dişi vida sistemi var ve ne olduğu da pek anlaşılmıyor. İlk testi elimle körük önüne tutarak yapıyorum. Lens keskin değil ve ışığa çok duyarlı. Belki 50 yıl öncesinden kaldığı için nanoteknolojik lens kaplaması beklemiyorum tabi. Ama flare konusunda elimdeki en hassas lensin bu olduğu belli oluyor. Gölgelik ile kullanırım diyerek adaptör arayışına geçiyorum.

Vida tipi dişi 49mm çıkıyor. M42 bayonet fotoğraf makinelerine ters lens bağlamak için üretilen ters M42-49mm adaptörler var. Elimdeki küçük boy M42 körüklerin birinin önüne bu adaptörden takınca lens doğrudan körüğe oturuveriyor. Yukarıdaki fotoğrafta diyafram yok ama sonradan körüğün önüne M42 diyaframı da takıyorum. Böylece diyafram kontrolüm de olacak.

Zettar 150mm f3.0 ile bokeh yağmuru

Lens resmen bokeh yağdırıyor. Hem de sabun köpüğü. Evet çok keskin değil. Ama bokehleri o kadar seviyorum ki keskinliği artırmak için diyaframı kısmak aklıma bile gelmiyor. Lensi olduğu haliyle istiyorum.

Zettar 150mm f3.0 ile sabun köpüğü bokeh

Lensi ilk kurcaladığımda “ışığa karşı çok hassas” diyerek dezavantaj olabileceğini düşündüğüm “flare” etkisi ise başlı başına bir oyuncak. Gölgelik kullanmayı geçin, flare imkanı bu lensi bana tercih ettiren şey haline geliyor. Farklı bir şeyler yapmak için hiç zahmete gerek yok. Güneşin çaprazına geçtiğimiz an eğlence başlıyor. Havai fişek gösterisi izlemek gibi bir şey.

Masumiyet gökkuşağı
Alev almış bokehler
Göz kamaşması

Zettar’ı o kadar sevdim ki kaybetme riskini göze alamayıp bir yedeğinin peşine düştüm. Uzun arayışlardan sonra nihayet 2.sini de çekmeceme koyup rahatladım. Bir lensin bokeh ve flare karakterinin ne kadar güçlü olabileceğini bana gösteren ve keskinlik takıntımı tamamen bitiren şey bu lens oldu. Akşam güneşinin tadı en çok Zettar ile çıkıyor. Bazen iki gözüme bu iki Zettar’ı takıp dünyayı böyle görmenin hayalini kuruyorum 🙂

Bakalım Zettar albümünde neler varmış:

Son söz

Siz seçin, eriyen arka plan mı? Kaynayan arka plan mı?

Projeksiyon lensleri fotoğraf dünyasında son yıllarda patlayan bir bomba. Çöplükten, tavan arasından topladığı lenslerle bir iki örnek fotoğraf çekip sonra bunları yüzlerce dolar fiyata satan insanlar biliyorum. İçlerinde işe yaramaz olanlar az değil ama keşfedilmemiş nice cevher antikacı dükkanlarında, hurdacılarda yatıyor.

Bu üç (aslında 4) lensi de çok komik fiyatlara satın aldım. Gördüğüm kadarıyla artık bu kadarı mümkün değil. Ama fırsatlar hala devam ediyor. En önemlisi de keşif heyecanı devam ediyor. Ben de testlerimi ve arayışlarımı sürdürüp makro ötesindeki fotoğraf dünyası ve özel bulduğum lenslerle ilgili paylaşımlara vakit ayıracağım. 

Benzersiz karakterde fotoğrafları ve eğlenceyi seven herkese projeksiyon lenslerini tavsiye ediyorum.

Ayrıca hoşlanabilirsiniz